Psikoterapist

Uzm. Psikolog Hülya Macit


​​​ AĞRI YAŞANTISININ BİYOLOJİK Ve PSİKOLOJİK TEMELLERİ


Özet

Ağrı rahatsızlık verici duyusal ve duygusal bir deneyimdir ve insanoğlunun hayatta kalmasına yarayan fonksiyonel bir mekanizmadır.Bu ilginç deneyimin bileşenleri arasında sadece fiziksel uyarılar değil ayrıca düşünce, dikkat, inançlar, beklentiler, daha öceki deneyimler, kültürel algılar gibi bir çok psikolojik ve sosyal faktörler de vardır. Yapılan pek çok araştırma bu biyolojik ve psikolojik faktörlerin etkileşimine önem vermektedir. Fiziksel bileşenlerini incelemek üzere yapılan araştırmalar ağrının farklı bileşenlerinin beynin hangi bölgelerini harekete geçirdiği üzerine pek çok bilgi vermektedir. Bunun yanı sıra ağrının nasıl algılandığı ve tedavi edildiği ile ilgili fizyoloji,psikoljik ve duygusal süreçlerin etkinliği üzerinde durulduğunda da pek çok farklı ve birbiriyle bağlantılı etken durumun varlığı sözkonusudur. Bunlardan bazıları; kapı kontrol teorisi, beynin ürettiği endorfin, böbrek üstü bezlerinin ürettiği ağrı kesici kimyasallar, akupunktur, hipnoz vs. sayılabilir.

Anahtar kelimeler: ağrı, kapı kontrolü teorisi, endorfin, böbrek üstü bezi, akupunktur, hipnoz.

Giriş

Ağrı morfin ve türevleri, hipnoz, şekere emdirilmiş farmakolojik yöntemler, duygular ya da akupunktur gibi uyaranın diğer şekilleriyle tanımlanmaya çalışılır ( Carlson, 2011 ). Görüldüğü gibi ağrı yaşantısı fizyolojik, psikolojik, duygusal vs. pek çok sürecin işin içine karışmasıyla oluşur. Dolayısıyla ağrı konusunda yapılan araştırmalar biyolojik ve psikolojik yaklaşımların karşılıklı etkileşimlerinin en güzel örneğidir. Biyolojik ve psikolojik yaklaşımların böylesine bir araya geldiği başka bir psikoloji alanı belki de yoktur.

Yapılan son araştırmalara göre ağrının üç farklı bileşeni vardır. Bunlardan birincisi; ağrılı uyaranın yoğunluğuyla ilgili olan fizyolojik bileşen. İkinci bileşen ağrının duygusal sonuçlarının derhal ortaya çıkması ve bireyin bu durumdan ve uyarandan rahatsızlık duymasıdır. Üçüncü bileşen ise kronik ağrının uzun vadede duygusal olası etkisidir. Bu durum kişinin gelecekteki konfor ve iyi olma haline tehdit oluşturabilir. Bu üç bileşen de farklı beyin mekanizmalarında meydana gelir. Hislerle ilgili olan birinci bileşen talamusa, oradan da birinci ve ikinci somatosensör kortekse gider. Ağrının ani gelişen duygusal bileşeni anterior singulat korteks (ACC) ve insüler kortekse gider. Uzun vadeli duygusal bileşen ise perfontal kortekse ulaşır (Carlson, 2011).

Duyularımızn hiçbiri acı kadar dikkat çekici değildir. Diğer duyuların deneyimlerine bazen kayıtsız kalabiliyoruz fakat ağrı yaşantısını önemsememek oldukça zordur. Ağrı deneyiminin verdiği rahatsızlığa rağmen insan yaşamında önemli fonksiyonları olduğu gerçeği de göz ardı edilemez.

Ağrı nedir?

Ağrı; doku hasarı, kişinin düşünce ve inanışları ya da stres yaratan çevresel sebeplerden kaynaklanabilen rahatsızlık verici duyusal ve duygusal bir deneyimdir. Vücutta bulunan ağrı reseptörleri beyinde bulunan beden duyuları bölümüne ve limbik bölgelere akımlar göndertir, bu akımlar ağrı hissine dönüşür. Ağrı hayatta kalmak için önemlidir; tehlikeli durumlardan ve ya uyarıcılardan kaçınmamızı ve vücuttaki deformasyonların iyileşmesi için beklememizi sağlar (Plotnik, 2009). Verdiği bütün rahatsızlığa rağmen hiç acı duymamış olmak tehlikeli bir durumdur. Böyle bir durumda çocukların sıcak bir sobaya dokunmamayı ya da dillerini ısırmamayı öğrenmeleri zordur. Genetik bir bozukluk nedeniyle acıya duyarsız olarak doğan insanların, acı duyusunun eksikliği nedeniyle kaçınamadıkları tehlikelerden ve yaralardan kaynaklanan doku bozulmaları nedeniyle öldükleri rapor edilmektadir (Atkinson, 1999).

Ağrının tanımı diğer duyulardan üç şekilde farklılık gösterir. Birincisi, ağrı birçok farklı uyarıcı yüzünden ortaya çıkarken diğer duyuların her biri belli bir uyarıcı karşısında ortaya çıkar. İkinci olarak, ağrının şiddeti sadece fiziksel uyarıcıya bağlı kalmayıp aynı zamanda dikkat ve duygusal durum gibi çeşitli sosyal ve psikolojik süreçlerden de etkilenir. Üçüncü olarak ise, ağrının tedavisi sadece fiziksel yaralanmaların ortadan kaldırılması ile kalmayıp ağrı hissine katkıda bulunmuş olabilecek psikolojik ve duygusal sıkıntıların da tedavi edilmesini gerektirir

Ağrı nasıl diner?

Kapı kontrolü teorisi Kapı kontrolü teorisi, ağrı ile ilgisi olmayan sinir akımlarının, beyne ulaşmaya çalışan ağrı akımları ile yarıştığını söylüyor. Bu yarışma, aktarılabilen akımların sayısını kısıtlayan bir nöral kapı yaratır. Nöral kapı fiziki bir yapı değildir, daha çok beyne ulaşmaya çalışan ağrıyla ilgili akımlar ile ağrıyla ilgili olmayan akımlar arasındaki yarışı tanımlar (Plotnic, 2009). Yani kişinin dikkatini başka bir yere odaklaması veya yaralı bir bölgeyi ovuşturması ağrı ile ilgili olmayan akımların geçişini azaltır ve sonuç olarak ağrı hissi azalır. Başka bir faaliyete konsantre olduğunuz zaman bu faaliyetin oluşturduğu sinir akımları nöral kapıyı kapatır ve ağrı akımlarının geçmesine izin vermez, böylece bir baş ağrısı veya yaralanmadan kaynaklanan ağrıyı hissetmeyiz. Ancak daha az konsantre olduğumuz zaman ağrı ile ilgili olmayan sinir akımlarının sayısı azalır, nöral kapı açılır ve ağrı akımları beyne ulaşabildiği için ağrıyı tekrar hissetmeye başlarız. Bu teori bir maçta bacağını sakatlamasına rağmen oyuna olan konsantrasyonu ve takımına karşı hissettiği duygusal bağ sayesinde ağrıyla ilgili olamayan sinir akımlarının nöral kapıyı kapatması sayesinde oyun sonuna kadar ağrı hissetmeden oynayan futbolcunun durumunu çok iyi tanımlayabilir. Maç bittikten sonra ise oyuncunun konsantrasyonu ve duygusal durumu normale biner ve nöral kapılar açılır, yaralı bacağından gelen sinir akımları beyne ulaşır ve ağrıyı hissetmeye başlar.

Nöral kapı olgusunda orta beyindeki periakedüktal gri, kısaca PAG deki nöronlar önemli rol oynar. PAG deki nöronlar, ağrı reseptörlerinde ortaya çıkan ağrı sinyallerini normal olarak taşıyan hüreleri engelleyen başka nöronlarla bağlantılıdır. Böylece kapı PAG nöronları etkin olduğunda kapanır ve ağrı hissedilmez, etkin olmadığındsa ise açılır ve ağrı hissedilir (Atkinson, 1999) .

Endorfin Ciddi yaralanmalardan kaynaklanan ağrı algısı, beynin kendi ürettiği ağrı kesicisi olan endorfin denilen kimyasal bir maddeyi salgılaması ile de azalır. Örneğin, ciddi bir yaralanma yaşayan bir kişi ağrının ilk başta katlanılabilir olduğunu ancak zamanla kötüleştiğini söyler. Ağrının yaralanmanın hemen ardından daha az şiddetli olmasının sebebi beynin endorfin üretmesidir. Beyin; büyük korku, kaygı, stres veya fiziksel yaralanmaların ardından endorfin üretir (Plotnic, 2009). Millan (1986) elektrik şoku uygulanan veya ellerini buzlu suda tutan deneklerin endorfin seviyelerinin arttığını tespit etmiştir.

Araştırmacılar, beyindeki endorfin reseptörünün gelişmesinden sorumlu olan genetik şifreyi çözerek ağrıyı azaltan bir takım ilaçlar geliştirdiler. Ancak Taddese ve arkadaşlarına göre gerek endorfin gerekse geliştirilen ağrı kesiciler reseptörlerin ağır ve sürekli ağrı sinyalleri göndermesini engellese de iğne batması gibi kısa ve keskin ağrı sinyallerinin gönderilmesine engel olamaz (Plotnic, 2009).

Böbrek üstü bezi Böbrek üstü bezleri de tıpkı beynin salgıladığı endorfin benzeri bir ağrı kesici kimyasal salgılamaktadır. Paspas ve arkadaşları (1997) beyin ölümü gerçekleşen hastaların ağrı kesici böbrek üstü bezi hücrelerini alıp şiddetli kanser ağrısı çeken hastaların omuriliklerine nakletti. Hücre nakli yapılan hastaların beşinin dördü ağrılarında büyük oranda ağrılarında azalma olduğunu söyledi

Akupunktur Binlerce yıl önce Çinliler tarafından geliştirilen bir ağrı giderici yöntem olan akupunkturun gizemi son zamanlarda yapılan çalışmalar tarafından çözülmeye başlanmıştır. Özellikle vücutta salgılanan ağrı kesici kimyasallar bu fenomeni açıklamada oldukça önemli yer tutar. İğnelerin batırıldığı noktaların uyarılmasının endorfin salgılanmasına sebep olduğuna dair bulgular elde edilmiştir. Ayrıca Hui ve arkadaşları (2000) ve Ulerr ve arkadaşları (2003)nın fMRI taramaları akupunkturun beyinde ağrı hissi ile ilgili olan bölgelerdeki hareketliliği azalttığını gösteriyor (Plotnic, 2009).

Hipnoz Ağrının yoğunluğu ve niteliği bir uyarandan kaynaklanan duyudan farlı bazı etkenlere de bağlıdır. Ağrıyı algılamamızı arttırabilen veya azaltabilen çeşitli psikolojik, duygusal ve sosyal faktörler de söz konusudur. Petrovic ve arkadaşlarnın (2002) ve Ploghous ve arkadaşlarının (2003) yaptıkları araştırmalarda çifte körlemesine yöntemle plasebo ve ağrı kesici enjekte edilen deneklerin beyin taramalarında; plasebo enjeksiyonunun harekete geçirdiği beyin bölgelerinin, gerçek ağrı kesicinin harekete geçirdiği beyin bölgelerinin benzerlik gösterdiği gözlenmiştir (Plotnic, 2009). Bu araştırmalar, kişinin inancının beyninde, ağrının azalmasına yol açan devrelarin nasıl harekete geçirebildiğini gösteren ilk araştırmalardır. Plasebo etkisi ile hipnoz etkisi aynı mekanizma sonucunda ortaya çıkar. Her ikisi de kişinin inancının ve beklentilerinin ağrıyı algılama sürecine katkısını gösterir.

Kişinin kültürünün, beklentilerinin ve daha önceki deneyimlerinin ağrı yaşantısına olan etkisine en güzel örneklerden biri de bazı kültürlerdeki oldukça acı verici törenlerde kişilerin kültürünün beklentilerini yerine getirmenin hazzı ve onuruyla girdiği konsantrasyon ve trans halinin ağrıyı algılamasını nasıl etkilediği ile ilgilidir.

Hipnozun fizyolojik arka planına ve ağrı ile ilişkilerini keşfetmek adına yapılan çalışmalardan birinde Ranville ve arkadaşları ağrının verdiği rahatsızlığı azaltmak için hipnozu kullnamışlar. Bu esnada PET tarama aletini kullanlarak beynin aktivasyonunu görüntülemişlerdir. Hipnoz öncesi ağrı hem birincil somatosensöriel korteksin hem de ACC nin aktivitesini arttırmıştır. Hipnoz sonrası ise ACC nin aktivitesi düşmüştür. Giriş bölümünde belirtildiği gibi primer somatosensoriel korteks ağrının hissedilmesinde etken iken ACC onun verdiği rahatsızlığın duygusal etkisinde etkendir (Carlson,2011 ).

KAYNAKÇA

Atkinson, R. L., Atkinson, R. C., Smith, E., Bemm, D. J., Nolen-Hoeksema, S. (1999). “Psikolojiye Giriş”. (Y. Alogan, Çev.). Ankara: Arkadaş Yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1996)

Carlson, N.R. (2011). “Fizyolojik Psikoloji” (M. Şahin, Çev.). Ankara: Nobel Yayınları. (Orjinal çalışma basım tarihi 2006)

Plotnik, R. (2009) “Psikolojiye Giriş” (T. Geniş, Çev). İstanbul: Kaknüs Yayınları (Orijinal çalışma basım tarihi 2007).

 
                                                                                            Uzman Psikolog Hülya Macit